ÖRÜMCEKLERİN AVLANMA YÖNTEMLERİ
Biz,
gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları bir ‘oyun ve oyalanma
konusu’ olsun diye yaratmadık. Biz onları yalnızca hak ile yarattık.
Ancak onların çoğu bilmezler. (Duhan Suresi, 38-39)
Çoğu insan örümcekleri sadece, avlanmak için ağ kuran
hayvanlar olarak bilir. Bu eksik bir bilgidir çünkü birer mimarlık ve
mühendislik harikası olan bu ağlar, örümceklerin avlanmak için
kullandıkları tek yöntem değildir. Örümcekler, ağ örmenin yanısıra
avlanmak için son derece şaşırtıcı taktikler de kullanırlar.
KEMENT ATARAK AVLANAN ÖRÜMCEK
Örümcek türleri içinde en ilginç avlanma yöntemlerinden
birine “Bolas” örümceklerinde rastlanır. Dr. Gertsch örümcekleri
araştıran bir uzmandır ve Bolas örümcekleri üzerinde yaptığı detaylı
incelemeler sonucunda bu örümcek türünün avını kementle yakaladığını
gözlemlemiştir.
Bolas örümceğinin avlanması iki aşamalı olarak
gerçekleşir. İlk aşamada örümcek, ucunda yapışkan bulunan bir ip
hazırlayıp pusuya yatar. Bu yapışkan ip daha sonra bir kement gibi
kullanılacaktır. Bu arada örümcek avını kendisine çekmek için çok özel
bir kimyasal madde de yayar. Bu, dişi güvelerin erkeklerini çiftleşmeye
çağırmak için salgıladıkları “feromon” adlı maddedir. Sahte çağrıya
aldanan erkek güve kokunun geldiği kaynağa doğru yönelir. Örümceklerin
görme duyusu son derece zayıftır ancak güvenin uçarken çıkardığı
titreşimleri algılayabilirler. Bu sayede örümcek avının kendisine doğru
yaklaştığını hisseder. Burada dikkat çekici olan Bolas örümceğinin hemen
hemen kör olduğu halde havada asılı durarak kendi yaptığı bir kement
yardımıyla, uçan bir canlıyı yakalayabilmesidir.
Strange Things Animals Do adlı kitapta Bolas örümceğinin
avlanma şekli, bir kovboyun kement kullanmasına benzetilmektedir.
Kitapta yer alan satırlardan bir bölümü şöyledir:
Örümcek ipek gibi bir kemer örer ve bunun sonuna bir
ağırlık koyar, ağır bir zamk harcı. Böylece silahı bir kovboyun
kementini andırmaktadır. Daha sonra bu kementi öndeki iki çift ayağına
alır ve bu öndeki iki ayak kol görevini yapar. Bir güve uçtuğunda
kementini fırlatır. Yapışkanlı ağır kısmı havada uçurarak tam böceğin
vücudunun üzerine çarptırır ve yapışkan madde böceğin üstüne yapışır,
güve içeri çekilir ve Bolas örümceği onu yukarı doğru sarar
. Gardner Soul, Strange Things Animals Do, G.P.Putnam’s Son, New York, 1970
Kokuya aldanan kurbanın yaklaşmasıyla birlikte avdaki
ikinci aşama başlar. Örümcek ayağını geriye çekerek saldırı pozisyonuna
geçer ve aniden insan gözünün algılayamayacağı bir hızla kementini
sallar. Güve ipin ucundaki yapışkan topa yakalanır. Örümcek avını yukarı
çeker ve hemen onu felç edecek ısırışını gerçekleştirir. Ardından
salgıladığı özel bir ipekle güveyi sarmalar. Bu ipeğin özelliği besini
uzun süre taze tutabilmesidir. Böylece örümcek avını, daha sonra yemek
üzere taze bir şekilde saklar. Aynı kitapta yazar Bolas örümceğinin bu
planlı hareketini şöyle değerlendirmektedir:
Bilim adamları örümceği küçük bir hayvan olarak
görürler. Ama ne eğitilmiş bir deniz aslanı, ne de bir köpek ya da
kaplan ve bir maymun hatta bir kovboy bile bu küçük görülen hayvanın
yaptığı işi yapamayacaktır.
Gardner Soul, Strange Things Animals Do, G.P.Putnam’s Son, New York, 1970

Bolas örümcekleri insan gözünün algılayamayacağı kadarhızlı bir şekilde
kementlerini salladıkları için bu resim ancak özel bir teknik kullanarak
çekilebilmiştir. |
Görüldüğü gibi Bolas örümceklerinin avlanma teknikleri
son derece beceri gerektiren, hatta çalışarak tecrübe kazanılması
gereken işlemlere dayanmaktadır. Bu işlemler aşama aşama incelenecek
olursa örümceğin yaptıklarının zorluğu daha net ortaya çıkacaktır. Bunu
“Bolas örümceği avlanmak için neler yapmak zorundadır?” sorusunun
cevabına bakarak görelim:
- Örümceğin bir ipin ucunda yapışkan topak hazırlaması…

Bolas örümceği resimde görülen yapışkan toplarla avını yakalar. |
- Başka bir böceğin erkeğini çekebilmek için o böceğin dişisinin salgıladığı kokuyu vücudunda üretmesi ve salgılaması…
- Avına, insan gözünün bile yakalayamayacağı bir hızla kement atabilmesi…
- Kementi avına isabet ettirip onu yakalaması…
- Son olarak da avını belli bir süre taze tutabilecek özelliklere sahip bir ipekle ambalajlaması gerekmektedir.
Peki, Bolas örümceği nasıl olup da bu kadar akılcı bir plan çerçevesinde
hareket etmektedir? Planlama yapmak ancak muhakeme yeteneği olan
varlıklara yani insana has bir özelliktir. Bununla birlikte örümcek
bunları düşünmesini sağlayacak kapasitede bir beyne de sahip değildir.
Öyleyse bu denli çarpıcı özelliklere sahip bir avlanma tekniğini nasıl
edinmiştir? Bu soru bilim adamlarının hala cevaplamaya çalıştığı bir
sorudur.
Evrimcilere göre örümcekler bütün özelliklerine
tesadüfen sahip olmuşlardır. Tesadüfen kement yapmaya karar vermiş,
tesadüfen o kimyasalı üretmiş ve güvenin dikkatini çekmesi gerektiğini
bilmiş, yine tesadüfen kementi isabet ettirebilecek bir yetenek
kazanmıştır. Kementle avlanabilmek için gerekli olan diğer özelliklerin
tümü de hep tesadüflerle ortaya çıkmıştır. Böyle tesadüflere dayalı
iddiaların sadece bir senaryodan ibaret olduğu, hiçbir bilimsel ve
mantıksal yönünün olmadığı açıktır. Evrimcilerin senaryolarının
bilimsellikten ne kadar uzak olduğunu daha iyi görebilmek için biz de
tüm imkansızlıklarına rağmen bir senaryo oluşturalım:
Senaryo: Uzun yıllar önce, diğer
örümcekler gibi ağ kuramadığını anlayan bir örümcek çevresini dikkatle
gözlemlemeye başlar. Bir gün dişi güvelerin bir kimyasal madde ile
erkeklerini nasıl çektiklerini fark eder. Güveleri yakalayabilmek için
aynı maddeyi üretmesi gerektiğini düşünür ve vücudunda kendi kendine bir
kimya laboratuvarı kurarak bu maddeyi üretmeyi başarır. Ama problemi
hala bitmemiştir. Çünkü erkek güveleri yakalayamadığı sürece onları
kendine çekmesinin bir anlamı yoktur. O sırada aklına başka bir fikir
gelir ve ürettiği iplikle gürz-kement karışımı bir silah yapar.
Fakat bu silahı yapmak da tek başına yeterli
olmayacaktır. Avı ilk yaklaştığında, ağını ona isabet ettiremezse tüm
emekleri boşa gidecek, dahası açlıktan ölecektir. Ama böyle olmaz ve
avını yakalar, sonunda mükemmel bir avlanma tekniği bulmayı
“başarmıştır”. Daha sonra bu tekniği bütün detaylarında hiçbir eksiklik
olmadan diğer örümceklere öğretmesi gerektiğini düşünür ve kendinden
sonra gelecek nesile de bu bilgileri bir şekilde aktarmanın yolunu
bulur.
Görüldüğü gibi bunlar çok açık bir senaryonun parçalarıdır. Ancak
senaryonun yazılmış olması yeterli değildir. Bir de bu hayali senaryonun
gerçekleşmesinin sağlanması gerekmektedir. Bunun için de yine hayali
senaryonun içindeki çeşitli hayali alternatifleri düşünelim.
1. Hayali Alternatif: Evrimcilerin bir
güç olarak nitelendirdikleri “doğa ana” yani ağaç, çiçek, gökyüzü, su,
yağmur, güneş vs. gibi doğada hüküm süren tüm güçler ortaklaşa hareket
ederek kendilerine mükemmel işleyen bir sistem kurmuşlardır. Bu sistem
içinde de Bolas örümceğini unutmamışlar ve ona da iyi bir av tekniği
kazandırıvermişlerdir!
2. Hayali Alternatif: Yine evrimcilerin bir güç olarak
nitelendirdikleri kör tesadüfler tüm avcılara olduğu gibi Bolas
örümceğine de yardımda bulunmuşlar ve bu özellikleri kazanmasını
sağlamışlardır..
Elbette ki bunlar da geniş bir hayal gücünün ürünü olan senaryolardan
başka bir şey değildir. Bu geniş hayal gücünün sahibi ise evrimci bilim
adamlarıdır. Sorunun asıl cevabına geçmeden önce bu senaryoların ne
derece mantıksız ve geçersiz olduklarını inceleyelim:
- Bolas örümceğinin bir kimya mühendisi olmadığı
açıktır! Bir örümcek güvenin salgıladığı maddeleri inceleyip, bunların
kimyasal analizini yapıp, daha sonra da bu maddenin aynısını kendi
vücudunda bilinçli olarak üretmeye başlayamaz. Bunu iddia etmek, akıl,
mantık ve bilimle tamamen zıtlaşmak demektir.
- Güvenin salgıladığı kimyasal maddenin örümcek için
avlanma dışında hiçbir kullanım alanı yoktur. Örümcek bu salgı bezlerine
tesadüfen sahip olmuş olsa bile, aynı zamanda güvenin salgıladığı salgı
ile kendi salgısı arasındaki benzerlikleri de bilmeli ve bu benzerliği
analiz ederek kendi lehine kullanmayı akıl edebilmelidir.
- Örümceğin güvenin ürettiği maddenin özelliklerini bir
şekilde “öğrendiğini”, bu özellikleri kendi lehine kullanmayı “akıl
ettiğini” varsaysak bile, bu sefer de gerekli maddeyi üretebileceği
fiziksel değişikliklere sahip olması gerekecektir. Hiçbir canlının kendi
isteğiyle vücuduna bir organ ya da kimyasal üretim yapabilen bir sistem
eklemesi mümkün değildir. Bir örümceğin böyle bir şey yapabilmiş
olabileceğini değil iddia etmek düşünmek bile mantık ölçülerinin tamamen
dışına çıkmak olacaktır.
Her ne kadar imkansız olsa da bütün bu saydığımız
özelliklere örümceğin tesadüfen sahip olduğunu düşünelim. Bu sefer de
örümceğin güveyi yakalayabileceği kementi yapmayı “akıl etmesi”, kementi
“tasarladıktan” sonra kementi yapacağı ipi kendi isteğiyle üretebilmesi
gerekir.
Görüldüğü gibi Bolas örümceğinin sahip olduğu özellikler
detaylı bir şekilde incelendiğinde, temeli tesadüflere dayanan evrim
teorisinin ne kadar komik bir iddia olduğu daha iyi anlaşılır.
Tesadüflerin yukarıda saydığımız özellikleri, yani akletme, planlama ve
tasarım yeteneklerini bir örümceğe kazandırmayacağı, dahası örümceğin
bütün bunlara zaman içerisinde kendi kendine sahip olamayacağı açıktır.
Bunu görebilmek için uzun uzun düşünmeye, araştırmalar yapmaya gerek
yoktur. Biraz sağduyu kullanarak düşünmek bu apaçık gerçeği görebilmek
için yeterli olacaktır.
Sonuç olarak evrimcilerin senaryolarının geçersiz olduğu
ortadadır. Geriye yalnızca gerçek kalmıştır: Söz konusu durum çok özel
bir yaratılışı gerektirmektedir. Allah, tüm canlıları, bitkileri,
hayvanları, böcekleri yaratandır. Allah üstün kudret, ilim, akıl ve
hikmet sahibidir:
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir, üstün ve güçlü olan, bağışlayandır. (Sad Suresi, 66)
ÇÖLDE YAŞAYABİLMEK İÇİN KAPI TUZAĞI
Birçok canlı için çöl iklimi öldürücü olabilecek
derecede sıcaktır. Ancak bazı canlılar bu sıcaklığa rağmen çölde yaşam
sürdürebilecekleri yeteneklere sahiptirler. Gerek avlanma şekilleri,
gerek vücut yapıları, gerekse davranış biçimleri çöl ortamında
rahatlıkla yaşamalarını sağlar. Bu sitenin konusunu oluşturan
örümceklerin bir türü de çölde yaşamak için gerekli olan özelliklere
sahiptir. “Kapı tuzaklı örümcek” adı verilen bu canlı, çöl zeminine
yaptığı ve ısıya karşı izole ettiği yuvasında hem sıcaktan korunur, hem
de bu yuvayı avını yakalamak için bir tuzak olarak kullanır.
Gardner Soul, Strange Things Animals Do, G.P.Putnam’s Son, New York, 1970, p. 90

Kapı tuzaklı örümcek avını yakalarken sadece ön ayaklarını dışarı çıkarır. |
Örümcek ilk olarak toprağı kazarak bir oyuk açar. Salgıladığı özel
bir sıvı ile toprak parçacıklarını birleştirerek oluşturduğu tünelin
içini sıvar. Bu işlem, yuvada oluşabilecek çökmelere karşı duvarları
güçlendirir. Daha sonra yuvanın içini de salgıladığı ipekle kaplar. Bu
sıvama yöntemi günümüz yapılarında da kullanılan ısı izolasyonu
yöntemlerine benzer. Bu sayede yuvanın içi, yüksek çöl ısısına karşı
yalıtılmış olur.


Resimlerde kapı tuzaklı örümceklerin yuvalarının girişi görülmektedir. |
Yuvanın ikinci özelliğinin ise bir tuzak olduğunu
belirtmiştik. Örümcek salgıladığı ipekle yuvanın girişine bir kapak
yapar. Bu kapağın bir kenarı sağlam bir ipek menteşeyle yuvaya bağlı
olduğundan adeta bir kapı olarak kullanılır. Bu kapı aynı zamanda
örümceğin avlarından gizlenmesini de sağlamaktadır. Örümcek, ipek
kapının üzerini çalı çırpı ve toprak ile kamufle eder. Daha sonra
yuvanın dışından içine doğru, yaprakların altından gergin iplikler
çeker. Yuvaya yaklaşan bir böcek yapraklara veya toprağa bastığında,
zeminin altında bulunan iplikleri titreştirir. Bu titreşimler sayesinde
yuvanın içindeki örümcek avının yaklaştığını algılayabilir. Bütün bu
sistemi kurduktan sonra örümcek, yuvasına girip avını beklemeye başlar.
David Attenborough, The Trials of Life, Princeton University Press, Princeton New Jersey, s.138
Kapı tuzaklı örümcekler yaptıkları yuvada 10 yıl boyunca
yaşayabilirler. Bütün ömrünü bu karanlık tünelde geçiren örümcek hemen
hemen hiç dışarı çıkmaz. Avını yakalamak için kapağı açtığında bile,
arka ayaklarını yuvadan çıkarmaz. Eğer yuvanın kapısı bir çubukla
açılırsa, örümcek yuvanın ağzına gelir ve kapıyı kapatmak için büyük bir
çaba harcar. Dişiler yuvalarından hiç çıkmazken, erkek örümcekler
sadece eş aramak için yuvalarını terkederler. Dişi örümcekler yavrulama
zamanı, kapağı salgıladıkları ipekle yuvanın ağzına kaynatarak girişi
sıkıca kapatırlar. Böyle bir durumda anne örümceğin bir yıl boyunca hiç
dışarı çıkmadan yuvada kalabildiği gözlenmiştir.
Kapı tuzaklı örümcek geceleri avlanır, gündüzleri ise yuvasının
kapısını sıkıca kapatır. Gece olmaya başlayınca örümcek kapıyı aralayıp
havanın tam kararıp kararmadığını kontrol eder. Eğer gece olmuşsa kapağı
aralayıp ön bacaklarını dışarıya uzatır. Uzun saatler boyunca bu
pozisyonda bekleyebilir. Örümcek özellikle karıncalar yaklaşır yaklaşmaz
yıldırım hızıyla bunların üzerine atlar ve onları yuvasındaki tünele
doğru sürükler. Kapak ise kendi ağırlığıyla kapanır.
Şüphesiz yukarıda anlatılan yaşam için öğrenme, üretim kabiliyeti
gibi zeka gerektiren bazı yetenekler gereklidir. Yoksa örümcek yüksek
ısıya karşı izolasyonu, kumun içine kamuflaj yapmayı “tesadüfen” ya da
kendi kendine çalışarak, deneyerek öğrenemez. Daha örümcek tünelini
yapmaya başlamadan, içini ısıya karşı korumalı bir ipek ile
yalıtacağını, aynı ipekle yuvaya bir kapak yapacağını, böylece
düşmanlarından gizlenip avlanmak için eşsiz bir tuzağa sahip olacağını,
yavrularını bu ipekle kaplı yuvada güvenle doğurabileceğini
“bilmektedir”. Aksi takdirde ilk ortaya çıkan kapı tuzaklı örümcek çöl
ortamında ya sıcaktan ya da açlıktan ölecektir. Bu da türünün sonu
demektir.
Ayrıca her yeni doğan örümcek, hep bu şekilde hareket etmektedir.
Aynı şekilde yuva kurmakta, aynı şekilde beslenmektedir. Dolayısıyla ilk
örümceğin bu şaşırtıcı özelliklere sahip olması yeterli değildir, bir
de tüm bilgileri gelecek nesillere de aktarabilmesi gerekir. Bu ise
ancak ve ancak bu bilgilerin örümceğin genlerine yerleştirilmesi ile
olabilir. Bütün bu bilgilerden sonra karşımıza yine birbirine bağlı
sorular çıkmaktadır. Kapı tuzaklı örümcek bu özelliklere nasıl sahip
olmuştur ve bu bilgileri genlerine kim yerleştirmiştir?..
Evrim teorisi savunucularının içgüdü, hayali mekanizmalar,
tesadüfler, doğa ana gibi kavramlar ile açıklama getirmeye çalıştıkları
bu akılcı davranışların, plan yapma yeteneğinin, taktik bulma ve
uygulama gibi özelliklerin, kusursuz vücut tasarımının gerçekte tek bir
açıklaması vardır. Bu canlılar her türlü bilgiye sahip olan üstün bir
güç sahibi tarafından yaratılmışlardır. Tüm canlılara sahip oldukları
yetenekleri veren yani onları bütün özellikleri ile birlikte yaratan
Allah’tır. Allah benzersiz bir ilmin sahibidir.
ALDATMA USTASI ÖRÜMCEK

Resimde görülen çiçeğin ve örümceğin renkleri tıpatıp aynıdır. Öyle ki
bazı böcekler çiçek zannederek örümceğin üzerine konarlar. Bu iki
canlıyı birbirlerine tam uyumlu olacak şekilde, aynı renkte yaratan
üstün güç sahibi Allah’tır. |
Sanıldığının aksine birçok örümcek cinsi ağ kurmadan avlanır. Avını ağ örmeden yakalayan örümcek cinslerinden biri
“misumenoides formosige” adlı örümcektir. Bu örümcekler, çiçeklerin içinde kendilerini kamufle ederek, çiçeğe konan arıları avlayarak beslenirler.
Liz Bornford, Camuflage and Colour, Boxtree Ltd., London, 1992, s. 108
Misumenoides formosiges, sahip olduğu renk
değiştirme özelliğini kullanarak çiçeğin sarı veya beyaz renklerine uyum
gösterir. Ayaklarını da çiçeğin ortasına, mükemmel bir şekilde gizler
ve avını beklemeye başlar.
(The
Guinness Encyclopedia of the Living World, Guinnes Publishing, s.
69-164 )Ancak örümceğin sahip olduğu renk ile üzerinde durduğu çiçek
tıpatıp aynıdır. Örümceği çiçekten ayırt edebilmek için son derece
dikkatli bir şekilde bakmak gerekmektedir.
Örümceğin pusuya yattığı çiçeğe konan arı bir süre
sonra, çiçeğin içindeki nektarı emmek üzere harekete geçer. Ancak tam bu
sırada, örümcek arıyı uzun bacaklarıyla yavaşça sarar, sonra ani bir
hareketle arıyı kafasından sokar ve zehirini doğrudan arının beyninin
içine enjekte eder ve daha sonra da avını yer. Örümcek çiçeğin üzerinde o
kadar ustaca kamufle olmuştur ki, bazen bir kelebek veya bir arı hiç
farkında olmadan örümceğin üzerine bile konabilir.
Acaba örümcek bu renklere sahip olmaya kendisi mi karar vermiştir?
Çiçeğin yapısını inceleyip aynı renkleri, tonları kendi üzerine kopya mı
etmiştir? Örümceğin böyle bir yeteneğinin olmadığı açıktır. Birkaç
sinir düğümü dışında, düşünmesini sağlayacak bir beyni bile yoktur.
Dahası örümcek renk körüdür; yani örümcek ne sarıyı ne de pembeyi
algılayabilir. Algıladığını varsaysak bile gördüğü renk ile kendi
rengini tonları bile aynı olacak hale getirmeyi kendi kendine başarması,
bunun için vücudunda sistemler üretmesi mümkün değildir. Örümceğe renk
ayrımı ve üretimi yaptıran üstün güç sahibi olan Allah’tır.
Çiçek ve örümceğin birbirlerine uygun olarak, aynı
renkte Allah tarafından yaratıldıkları çok açıktır. Sanki bir tuval
üzerinde ortak boya ve fırçadan çıkmış iki farklı figür gibi
birbirleriyle aynı renkte ve aynı tonda olmaları tesadüf gibi bir masal
ile açıklanamayacak kadar kusursuz bir uyumdur.
MERDİVEN AĞ KURARAK AVLANMAK
Örümcek ağları pek çok canlı için kesin bir ölümle
sonuçlanan tuzaklardır. Ancak bu ölümcül tuzağı aşabilen canlılar da
vardır. Örneğin normal bir örümcek ağı pervane böceğine karşı etkisiz
kalır. Çünkü pervane böceğinin vücudunu kaplayan tozlar ağın yapışkan
kısmını etkisiz hale getirir. Böcek de bu özelliği sayesinde ağdan
kolaylıkla kurtulur.
Ancak pervane böcekleri de normal ağlardan farklı bir yapıya sahip
olan bazı ağlara karşı çaresizdirler. Tropik bölgelerde yaşayan
“scoloderus” adlı örümceğin ağı diğerlerinden farklı olarak sinek
kağıdına benzeyen bir yapıdadır. Bu sayede scoloderus pervane böceğini
rahatlıkla yakalar. Scoloderus türü örümcekler bir metre uzunluğunda,
15-20 cm. genişliğinde, merdiven biçiminde ağlar kurarlar. Pervane
böcekleri yakalandıkları bu uzun ağlardan aşağı düşerler. Bu uzun süren
düşüş sırasında yapışkan ağa takılmalarını engelleyen pulların hemen
hemen hepsini kaybederek sonunda scoloderusun tuzağına yakalanırlar.
Görüldüğü gibi bu örümcek türü de diğerlerinden çok farklı bir
avlanma şekline sahiptir. Bu türün avlanmasında dikkat çeken de
örümceğin yaptığı ağın avlayacağı böceği yakalayabileceği özelliklerde
olmasıdır. Diğerlerinden farklı bir ağ yapısına sahip olan bu örümcek
türü de Allah’ın yaratma sanatının sınırsızlığını gösteren delillerden
biridir.
AĞ ATAN ÖRÜMCEK:
DİNOPİS

Dinopis’in ağı son derece özel bir tasarıma sahiptir. Diğerlerinin
aksine bu örümcek türü resimde görülen ağını, avının üzerine atmak için
kullanır. |
Canavar yüzlü örümcek veya bilimsel adıyla “dinopis”in
çok farklı ve şaşırtıcı bir avlanma yeteneği vardır. Bu örümcek sabit
bir ağ kurup avını beklemek yerine, küçük fakat son derece üstün
özelliklere sahip bir ağ örer ve bu ağı avının üzerine atar. (The
Guinness Encyclopedia of the Living World, Guinnes Publishing, s. 164 )
Ardından avını bu ağ ile iyice sarar. Yakalanan böceğin yapabileceği bir
şey yoktur. Ağ o kadar mükemmel bir tuzaktır ki böcek çırpındıkça ağa
daha çok dolanır. Daha sonra örümcek besinini muhafaza edebilmek için
avının üzerini yeni ipliklerle kapatarak onu bir anlamda “paketler”.
Görüldüğü gibi örümceğin avını yakalaması bir plan dahilinde
gerçekleşmektedir. Bu avlanma şekline uygun ağı tasarlamak (büyüklük,
şekil, dayanıklılık vs.), ortaya çıkan tasarımı üretime geçirebilmek,
daha sonra gerekli olacak özellikleri tasarlamak örneğin ağın avı
saracak özelliklere sahip olmasını sağlamak gibi işlemler elbette ki
zeka gerektiren işlemlerdir. Bunun yanısıra örümceğin yaptığı ağın
yapısal özellikleri incelendiğinde de son derece kusursuz bir yapı ile
karşılaşılacaktır.
Dinopis‘in ağı tam anlamıyla bir tasarım harikasıdır.
Yalnızca kullandığı ipliğin kimyasal yapısı bile başlı başına bir
mucizedir. Örümceğin yaptığı ağı kullanma tekniği de oldukça ilginçtir.
Örümcek avını beklerken, ağın görünümü çubuklardan oluşmuş dar bir
kafese benzer. Fakat bu zararsız görüntü gerçekte bir aldatmacadır.
Örümcek, avını yakalamak için harekete geçtiğinde, ağı bacaklarıyla dışa
doğru gerer ve bu şekilde kurtulması imkansız bir ölüm kapanı ortaya
çıkar.
Peki gerek mekanik tasarım, gerek kimyasal yapı olarak bu kadar
mükemmel olan bir ağı örümcek nasıl yapabilmiştir? Tasarım gerektiren
işleri -ne kadar basit olursa olsun- yapmak kolay değildir. Her biri
için ayrı bir plan ve tecrübeye ihtiyaç vardır. Bunu şöyle de
örneklendirebiliriz. Örümceklerin ördükleri ağlar tarif edilirken
genellikle “dantel gibi” tabiri kullanılır. Bu nedenle örümceklerin
ağlarıyla adeta dantel ördüklerini söylemek yanlış olmayacaktır.
Herhangi bir kişinin eline dantel örmek için kullanılan aletlerden
birinin (tığ, iğne vs.) ve dantel ipinin verildiğini düşünelim. Hiçbir
tecrübeye sahip olmayan bu insandan, tek bir seferde dantelden eserler
ortaya çıkarması beklenebilir mi? Ya da bir dantel örtünün tesadüfen
atılmış düğümler sonucunda ortaya çıktığı düşünülebilir mi? Elbette
hayır.
|
Resimlerde Dinopis’in avlanma aşamaları görülmektedir.
Örümcek bir dala veya yaprağa bağladığı ipe tutunarak kendini boşluğa
bırakır. Ve pusuda beklemeye başlar. Altından geçecek olan av için
kurtuluş yoktur. Örümcek bir anda atılır ve ağını avın üzerine
dolayıverir.
|
Bu, gerçeğe ulaşmak için kullanılan son derece basit bir
mantık örgüsüdür ve açık gerçeği yansıtmaktadır. Bir tasarım kendi
kendine ortaya çıkamaz çünkü bir tasarımın ortaya çıkması için akıl,
yetenek ve bilgi aktarımı gereklidir. Eğer bir canlı, akıl gerektiren
tasarımlar yapıyor üstelik de bu tasarımı eksiksizce üretime geçiriyorsa
bu canlı “akıllı” demektir. Ancak bir böceğin akıl sahibi olduğu,
düşünebildiği, tasarımlar yaptığı gibi bir düşüncenin kabulü mümkün
değildir. Dolayısıyla bu böceğe sahip olduğu aklı veren, yani onu
yöneten, yaptıklarını ona öğretenbir güç vardır. Bu güç böceği yaratan
Allah’ın benzeri olmayan gücüdür.
Örümcek örneğinde de görüldüğü gibi bütün canlıları Allah’ın
yarattığı çok açık bir gerçektir. Ancak evrimciler bu açık gerçeği
görmezlikten gelip, ihtimaller üzerinde hareket ederler. Teorilerine
olan körü körüne bağlılıkları onları anlamaz, görmez, duymaz hale
getirmiştir. Apaçık olan bir gerçeği bile göremeyecek, gördükleri ve
anladıkları halde kabul edemeyecek hale gelmişlerdir.
Evrimcilerin iddia ettiğine göre,
Dinopis önceki bölümlerde
özelliklerini anlattığımız ağı tesadüfen örmüş, yine tesadüfen bunu
kullanmayı keşfetmiştir. Böyle bir şeyin imkansız olduğunu her akıl
sahibi insan kolaylıkla fark edecektir. Ancak biz bütün imkansızlığına
rağmen bunun mümkün olduğunu ve tesadüfen ortaya çıkan ilk
Dinopis‘in bir şekilde ağını örmeyi başardığını düşünelim. (
Dinopis‘in
nasıl ortaya çıktığı, ağı örmesini sağlayan kimyasalların vücudunda
nasıl oluştuğu gibi soruları göz ardı ederek bu varsayımla harekete
ediyoruz.) O zaman şu soruların cevaplanması gerekir; tesadüfen örülen
ilk ağdan sonra ikinci, üçüncü ağlar nasıl örüldü? Örümcek tesadüfen
ördüğü ağı her seferinde baştan nasıl yaptı? Doğan her yeni örümcek
dantel gibi bir ağ örmeyi, üstelik de diğerlerinden farklı niteliklere
sahip bir ağı örmeyi, bunu avının üzerine atması gerektiğini nereden
biliyordu?
Bu soruların tek bir cevabı vardır. Öğrenme, ezberleme gibi
yeteneklerden, hatta bunu yapacak gelişmişlikte bir beyinden yoksun olan
örümceğe bu özellikleri, tüm canlıları yaratan sonsuz kudret sahibi
Allah vermiştir.
ALDATMACA UZMANI PORTIA ÖRÜMCEKLERİ

Portia örümcekleri taklit yapıp kendi türdeşlerini kandırarak
avlanırlar. Örneğin resimde görülen kıvrık bir yaprağın içinde yaşayan
Portia türü (alttaki örümcek), Euryattus örümceğinin (üstteki örümcek)
çiftleşme hareketini taklit ederek dişiyi kandırır. Bir örümceğin
“taklit yeteneğine” sahip olması ve bu taktiği kendi kendine bulması
elbette ki imkansızdır. Örümcek Allah tarafından bu özelliğe sahip
olarak yaratılmıştır. |
Portia Fimriata örümceği diğer pek çok
örümceğin aksine hem ağ kurarak, hem de kendi ağından uzağa giderek
avlanır. Portia’nın başka bir özelliği de böcekler yerine kendi
türdeşlerini yiyecek olarak tercih etmesidir. Bu nedenle Portia’nın ağ
sahası genellikle diğer örümceklerin ağlarıdır. Bunu yaparken son derece
ilginç bir taktik izler.
National Geographic, Kasım 1996, Vol. 190, No.5, s.106
Genelde rüzgar eserken ya da bir böcek ağdan kurtulmaya
çalışırken Portia ağın üzerine yerleşir. Çünkü bu sırada oluşan
titreşimler sayesinde kendini farkettirmeden ağa gizlice yerleşebilir.
Görünüşte rüzgarda ağa takılmış bir bitki parçasını andırır. Avı
gördüğünde telaş içinde atlayan diğer örümceklerin aksine Portia son
derece yavaş bir yürüyüşe sahiptir. Ağa yerleştikten sonra tuzağa düşen
bir böcek gibi bacaklarını yavaşça sallayıp ağa takılmış böcek taklidi
yapar. Bu titreşime aldanan ağ sahibi yaklaşırken, Portia ağın üstünde
pusuda beklemektedir.
Portia örümcekleri kendi türdeşlerinin de taklidini yaparak onları kandırırlar. Örneğin kıvrık bir yaprağın içinde yaşayan
Portia,
Euryattus örümceğinin çiftleşme hareketini taklit ederler. Kıvrık bir yaprağın üstüne yerleşen
Portia,
Euryattus’un erkeği gibi davranmaya başlar. Bu kandırmayaca aldanan dişi örümcek yuvasının dışına çıkar.
National Geographic, Kasım 1996, Vol. 190, No.5, s.111
Portia değişik örümceklerin sinyallerini nasıl
taklit edebilmektedir ve neden böyle farklı bir avlanma şekli seçmiştir?
Bir örümceğin “taklit yeteneğine” sahip olduğunu ve bunun için de böyle
ilginç bir avlanma şekli seçtiğini öne sürmek akılcı olmayacaktır.
Örümcek Allah tarafından bu şekilde yaratıldığı için taklit yaparak
avlanmaktadır. Allah bu örneklerle bize benzeri olmayan yaratma sanatını
tanıtmaktadır.
ÖRÜMCEKLERİN BALIK AVLANMA TEKNİKLERİ

Zarif ağlarında pusuya yatıp bekleyen, çalıların arasına gizlenen
örümcekler, gerçek birer ölüm makinesi olarak yaratılmışlardır. Avlanmak
için su üstünde bile yürüyebilirler.Gerektiğinde bir çan oluşturarak
suyun altında bile yaşayibilrler.(üstte)
|

Bu örümcek türü ayaklarında bulunan su geçirmez sıvı sayesinde su
üzerinde rahatlıkla hareket eder. Resimde bir balığı yakalamış olan su
örümceği görülmektedir.
|
Bazı örümcekler en akla gelmedik ortamlarda bile avlanabilirler. Örneğin “
Dolmedes”
adıyla bilinen su örümceği için av sahası su yüzeyidir. Bu örümceğe
daha çok bataklıklarda ya da su hendeklerinin sığ yerlerinde rastlanır.
The Guinness Encyclopedia of the Living World, Guinnes Publishing, s. 164
Gözleri pek keskin olmayan su örümceği, zamanının büyük
bir bölümünü su kenarında ipek iplikler üretip çevreye yaymakla geçirir.
Bu iplikler iki işe birden yarar; hem diğer örümceklere karşı kendi
avlanma sınırlarını belirten bir tür uyarı, hem de beklenmedik bir
tehlike karşısında örümceğin hemen kullanabileceği bir kaçış yoludur.
Avlanırken örümceğin en çok uyguladığı yöntem, dört
bacağını suya sokup, diğer dört bacağıyla da kuru toprağa tutunmaktır.
Bunu yaparken batmadan suyun üzerinde kalmak için çok bilinçli bir
yöntem uygular. Örümcek, suya sokacağı bacaklarını dişlerinin arasından
geçirerek su geçirmez bir sıvıyla kaplar. Daha sonra örümcek avlanmak
için su kenarına yaklaşır. Bütün vücudunu dikkatle aşağı doğru iterek
suyun yüzüne kendini bırakır. Su yüzeyini dalgalandırmadan dişlerini ve
dokungaçlarını suya batırır. Gözleri ile çevreyi, bacakları ile sudaki
titreşimleri izleyerek bir canlının yaklaşmasını bekler. Örümceğin
doyabilmesi için avının en az resimde görülen Golyan balığının boyutunda
olması gerekir.
Örümcek Golyan balığını avlarken, balık, dişlerinin 1,5
cm. yakınına gelene kadar suda hiç hareket etmeden bekler. Daha sonra
birden vücudu ile suya girer ve balığı bacakları ile yakalayarak zehirli
dişlerine doğru çeker. Bundan sonra, kendisinden çok ağır olan balığın
kendisini suyun içine sürüklememesi için hemen arka üstü döner. Zehir
kısa sürede etkisini gösterir. Bu zehir avı öldürmekle kalmayıp, aynı
zamanda da kurbanın vücut dokularını eriterek kolayca hazmedilebilir bir
çorba haline dönüştürür. Avı öldüğünde, örümcek onu kıyıya çeker ve
beslenir.
Görsel Bilim ve Teknik Ansiklopedisi, s.495
Burada akla hemen bazı sorular gelmektedir. “Batmayı
engelleyen bu salgıya örümcek nasıl sahip olmuştur?” “Suda batma
tehlikesine karşı ağzındaki sıvıyla ayaklarını yağlaması gerektiğini
nereden bilmektedir?” “Suda batmamasını sağlayacak sıvının formülünü
örümcek nasıl bulmuştur ve bunu nasıl üretmiştir?” Avlanmasının her
aşamasında bir akıl alameti olan bu örümcek kuşkusuz tüm bunları kendi
iradesiyle gerçekleşmemiştir. Diğer tüm canlılar gibi bu örümcek türü de
Allah’ın kendisine ilhamı sayesinde bu kadar akılcı hareket etmekte,
böyle bir plan yapabilmekte ve bunu uygulayabilmektedir. Allah her
canlının rızkını veren olduğunu bir ayetinde şöyle bildirmektedir:
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a
ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri
de bilir. (Bunların) tümü apaçık bir kitap (yazılı)dır. (Hud Suresi, 6)
ÇAN ÖRÜMCEKLERİNİN DALMA TEKNİĞİ
Asya ve Avrupa’nın ılık bölgelerinde yaşayan su
örümcekleri, hayatlarının büyük bir kısmını su altında geçirirler. Çünkü
bu örümcekler yuvalarını suyun içine yaparlar.

Resimde görülen su örümceğinin oluşturduğu kabarcık suyun altında
yaşamak için en ideal şekilde tasarlanmıştır. Bir örümceğin tesadüfen
suda yaşayacak bir yöntem bulması imkansızdır. Örümcekleri bu
özellikleri ile birlikte yaratan Allah’tır. |
Yuvanın inşası için örümcek ilk olarak su bitkilerinin
saplarının veya yapraklarının arasına ağlarla bir platform yapar. Bu
platformu, ipek iplikçiklerle etraftaki bitki saplarına tutturur. Bu
iplikçikler, örümceğe hem evinin yolunu gösteren bir işaret, hem
platformu sabitleyen bir bağ, hem de avın yaklaştığını bildiren bir
radar görevi görür.
Platform oluşturulduktan sonra örümcek, platformun
altına ayaklarını ve gövdesini kullanarak hava kabarcıkları taşır.
Böylece ağ yukarıya doğru şişer ve hava ilave edildikçe bir çan biçimini
alır. İşte bu çan, örümceğin içinde barınacağı yuvasıdır.
Örümcek gündüzleri yuvasının içinde bekler. Yakınından
herhangi küçük bir hayvan, özellikle bir böcek ya da larva geçtiğinde,
dışarı fırlayarak onu yakalar ve yemek için yuvasına götürür. Suyun
yüzeyine düşen bir böcek, titreşimlere neden olur. Bu titreşimleri alan
örümcek yukarı çıkar ve böceği kaptıktan sonra suyun altına taşır.
Örümcek su yüzeyini adeta bir ağ gibi kullanmaktadır. Suya düşen böcek,
ağa takılan diğer kurbanlardan farksızdır.
Kış yaklaştığında ise örümcek donmamak için kendisini
koruyacak önlemler almak zorundadır. Bu nedenle kışın yaklaşmasıyla
birlikte su örümceği, gölcükte daha aşağılara iner. Bu sefer de bir kış
çanı örerek içini havayla doldurur. Bazı örümceklerse dipte duran boş
bir su salyangozu kabuğuna yerleşir. Çanın içinde hiç kıpırdamaz ve kış
boyunca hemen hemen hiç enerji harcamazlar. Bunun nedeni fazla enerji
kaybetmemek ve oksijen ihtiyacını ortadan kaldırmaktır. Bu önlem
sayesinde yuvaya taşınan hava kabarcığı örümceğe kışı geçireceği 4-5 ay
boyunca yeter.
Görüldüğü gibi su örümceğinin oluşturduğu kabarcık ve
avlanma şekli bir örümceğin suda yaşayabilmesi için en ideal şekilde
tasarlanmıştır. Tesadüflerle bir canlının suda yaşayacak bir yöntem
bulması imkansızdır. Bu canlı eğer suda yaşayacak özelliklere sahip
değilse suya ilk girdiği anda ölecektir, tesadüf ya da başka bir şey
bekleyecek kadar zamanı olmayacaktır. Dolayısıyla kara canlısı olmasına
ve bu özellikleri taşımasına rağmen rahatlıkla suda yaşayabilen bir
canlı, bunu o şekilde ortaya çıkmış olmasına borçludur. Bu da bize su
örümceğinin tüm özellikleri ve yetenekleriyle birlikte Allah tarafından
kusursuz bir şekilde yaratılmış olduğunu göstermektedir.
Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de
Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. O’nun alnından yakalayıp
denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir
yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.) (Hud Suresi, 56)
TEKERLEK GİBİ ÖRÜMCEKLER
Güneybatı Afrika’da Namibia çölünde yaşayan bazı örümcek
türleri, tehlikeyle karşılaştıkları anda bacaklarını gövdelerine doğru
çekerek vücutlarını adeta bir tekerlek haline getirirler. Tekerlek
şeklini almış olan gövdeleriyle seri taklalar atarak süratle yuvarlanan
örümcekler böylelikle tehlikeden süratle uzaklaşırlar.
 
Yuvasını özellikle kum tepelerinin üst tarafına kuran bu örümcek, yaban
arısı yuvasını kazmaya başlar başlamaz dışarı fırlar. (solda) Örümcek
hız kazanmak amacıyla önce birkaç adım atar, sonra beş eklemli
bacaklarını kıvırarak yokuş aşağı yuvarlanan bir tekerlek gibi hızla
kaçar. (sağda) |
Boyları 2.5-3 cm kadar olan bu örümcekler, saniyede 2
metre gibi oldukça büyük bir hıza erişebilirler. Bu hızın tam olarak
anlaşılması için şöyle bir örnek verebiliriz. Örümceklerin tekerlek
şekline getirdikleri gövdelerinin devir sayısı, saatte 40 kilometre
hızla giden bir arabanın tekerleklerinin dönüş sayısı kadardır.
Bazı örümcek türleri -özellikle altın tekerlekli örümcek
olarak adlandırılan örümcekler- bu yöntemi düşmanlarından kaçmak için
kullanır. Çoğu zaman düşman, yağmacı dişi yaban arılarıdır. Yuvasını
özellikle kum tepelerinin üst tarafına kuran örümcek, yaban arısı
yuvasını kazmaya başlayınca dışarı fırlar. Önce hız kazanmak amacıyla
birkaç adım atar, sonra beş eklemli bacaklarını kıvırarak yokuş aşağı
yuvarlanan bir tekerlek gibi hızla yol alarak kaçar. Örümcek yuvasını
kum tepesinin aşağısına kuracak olsa kaçış için gerekli hıza
ulaşamayacak ve yakalanacaktır. Bu nedenle örümcek yuva yapımı için hep
tepelerin üst kısmını tercih etmektedir. Örümceğin daha düşmanıyla hiç
karşılaşmadan yuvasını tepeye kurmak gibi bir önlem alması son derece
bilinçli bir davranıştır. Kuşkusuz ona bunu ilham eden Allah’tır. Allah
benzersiz yaratan, her türlü yaratmayı bilendir.
PÜSKÜRTÜCÜ ÖRÜMCEK

Değişik avlanma taktikleri kullanan, formülü hala çözülememiş iplikler üreten örümcekler yaratılış mucizelerindendir. |
“Scytodes” adı verilen örümcek cinsi,
kurbanlarını, üzerlerine zehir ve yapışkan karışımı bir sıvı püskürterek
öldürür. Bu sıvılar, örümceğin gözlerinin arkasında bulunan iki bez
içerisinde ayrı ayrı üretilir ve birlikte püskürtülürler.
Scytodes
yakaladığı avını bacak kaslarıyla sıkı sıkı sarar. Bu sırada yapışkanlı
zehiri dişlerinin arasından avının üzerine, havada zigzaglar
oluşturacak şekilde püskürtür.
(Hayvanlar
Ansiklopedisi, C.B.P.C. Publishing lTd. Phoebus Publishing Company, s.
217) Bu sayede kurbanını bir dal veya yaprağa yapıştırarak sabitledikten
sonra avını astığı yerde yer.
PASİLOBUS‘UN TUZAĞI
Yeni Gine’ye özgü bir tür olan “Pasilobus“, çok
usta bir tuzak hazırlayıcısıdır. Kurduğu ağ çok yapışkan ipliklerden
oluşmuştur. Ağ bir bütün olarak iki ucundan sabit noktalara
tutturulmuştur. Uçlardan birindeki düğüm çok sıkıdır ama öbür uçtaki
düğüm oldukça gevşek bırakılmıştır. Bu bir hata değildir, örümceğin
dalgınlığından da kaynaklanmamaktadır. Bunun bir avlanma taktiği olduğu
ağa doğru bir canlı yaklaştığında anlaşılmaktadır. Örneğin ağa bir
pervane çarptığında gevşek ilmek serbestçe çözülür. Bu durumda sağlam
düğüm kopmadığı için böcek bir bohça gibi havada asılı kalır. Daha sonra
örümcek kurbanının yanına gider ve hemen yapışkan bir madde ile baştan
sona sıvar. Bu taktik sayesinde örümcek avını kıskıvrak yakalamış olur.