Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır. (Casiye Suresi, 4)
KUSURSUZ BİR SIÇRAYIŞ
|
Sıçrayan örümcekler kendilerinden büyük canlıları avlayacak kadar çevik yaratılmışlardır. |
Ağ kurup bekleyen birçok örümcek türünün aksine,
sıçrayan örümcek avına kendisi saldırmayı tercih eder. Bu örümcek
türünün avlanmasındaki dikkat çekici özellik ise sıçrayarak avına
ulaşmasıdır. Örümcek öylesine ustaca bir sıçrayış yapar ki yarım metre
ötesinden uçan bir böceği, sıçrayarak havada yakalayabilir. The Guinness Encyclopedia of the Living World, Guinnes Publishing, s. 164
Örümcek, şaşırtıcı sıçrayışını, hidrolik basınç
ilkelerine göre çalışan sekiz bacağı sayesinde yapar. Saldırı sonunda
avının üzerine bir anda çökerek güçlü kıskaçlarını avına geçirir. Bu
atlayış çoğu zaman bitkiler arasındaki karmaşık ortamlarda gerçekleşir.
Örümcek, başarılı bir atlayış için en uygun açıyı hesaplamak, avının
hızını ve uçuş yönünü de göz önünde bulundurmak zorundadır.
Daha da ilginç olan, avını yakaladıktan sonra örümceğin
ölmekten nasıl kurtulduğudur. Örümcek ölebilir, çünkü avını yakalamak
için atlarken doğal olarak kendini de boşluğa bırakmaktadır. Bu durumda
bulunduğu yüksek mesafeden (çoğunlukla bir ağacın tepesindedir) yere
çakılabilir. Ama örümcek böyle bir problemle karşılaşmaz. Çünkü
sıçramadan hemen önce salgıladığı ve bulunduğu dala yapıştırdığı iplik
onu yere düşmekten kurtarır, havada asılı kalmasını sağlar. Bu iplik,
hem kendini, hem de yakaladığı avı taşıyabilecek kadar sağlamdır.
GÖREV: YERİNİ BELİRLE VE HEDEFE KİLİTLEN!|
Sıçrayan örümceğin gözlerinin birbirlerinden bağımsız
görebilme yeteneği, cisimleri daha çabuk algılayabilmesini sağlar.
Allah’ın üstün ilminin bir tecellisi olan bu özellik sıçrayan
örümcekleri usta birer avcı yapar. Alttaki resimlerde siyah göz
kameraya, açık renkli göz ise başka bir noktaya bakmaktadır.
|
Çok üstün bir sıçrama yeteneğine sahip olan bu örümcek
türünün diğer fiziksel özellikleri de kusursuzdur. Sıçrayan örümceğin
gözlerinden ikisi kafanın ortasından dürbün biçiminde ileri uzanmıştır.
Bu iki büyük göz, yuvalarının içinde sağa-sola ve yukarı-aşağı doğru
hareket edebilir. Yeşile ve ultraviyole dalgalarına duyarlı dört katlı
retinası sayesinde örümceğin gözü yüksek netlikte görüntü sağlama
özelliğine sahiptir. Kafanın yanındaki diğer dört göz ise görüntüyü aynı
netlikte göremez, ancak çevresindeki türlü hareketi algılar. Bu sayede
hayvan, arkasındaki bir avı veya düşmanı da rahatlıkla fark edebilir.
Buraya kadar sıçrayan örümcekle ilgili olarak verilen
bilgileri düşünelim. Sıçrayan örümcek avını bir sıçrama ile
yakalayabileceği kadar seri hareket edebilecek bir vücut yapısına
sahiptir. Aynı şekilde gözleri de avını her yönden görmesini sağlar.
Elbette ki örümcek, böyle olmasının kendisi için daha
faydalı olacağını düşünmüş de, kendine ilave gözler edinmemiştir. Ya da
bu gözler tesadüfen ortaya çıkmamıştır. Hayvan tüm bu özelliklerle
birlikte Allah tarafından yaratılmıştır. Tek bir gözün nasıl oluştuğunu
açıklayamayan evrim teorisi sıçrayan örümceğin sekiz gözüne ve bu gözler
arasındaki mükemmel koordinasyona hiçbir açıklama getirememektedir.
HER YÖNDEN KUSURSUZ BİR KAMUFLAJ TEKNİĞİ
Sağ üstteki resimde ne gördüğünüz sorulsa, doğal olarak
“yaprağın altında ve üstünde duran birkaç karınca” dersiniz. Oysa
resimde yaprağın altındaki bekleyen bir karınca değildir. “Myrmachne”
adlı bekleyen bir sıçrayan örümcek türüdür. Karınca ile sıçrayan
örümceği ayırt etmenizi sağlayacak tek özellik bacak sayılarıdır. Çünkü
örümcekler sekiz, karıncalar ise altı bacaklıdır.
| MENGENE GİBİ ÇENE
Mopsus mormon adlı bu sıçrayan örümcek, kendinden 5 kat
büyüklükteki bir avı rahatlıkla yakalayabilir.Çünkü çok güçlü ve büyük
çeneleri vardır. Örümcek oldukça iri olan siyah çenesini avlanmadığı
zaman ağzının içine kıvırır, bu sayede rahat hareket edebilir. Mopsus
güçlü çenesi sayesinde farelere, hatta yılanlara bile kafa tutabilen
örümceklerdendir.
|
Sıçrayan örümcek nasıl olup da karıncaları kandırmayı
başarmaktadır? Çünkü sıçrayan örümcek sadece dış görünüş benzerliği ile
yetinmemekte, davranışlarıyla da yaptığı taklidi desteklemektedir.
Örneğin sıçrayan örümcek bacak sayısı farkını ortadan kaldırabilmek
için, öndeki iki bacağını daha da öne uzatır ve havaya kaldırır. Bu
durumda öndeki iki bacak tıpkı karıncanın antenlerine benzer bir görünüm
alır. Bu noktada mutlaka durup düşünmek gerekmektedir. Çünkü bu,
örümceğin sayı saymayı bilmesi demektir. Örümcek önce kendi bacaklarını
sonra karıncanın bacaklarını saymış, daha sonra da karıncanın bacak
sayısını kendi bacak sayısından çıkarmıştır. Aradaki farkı görünce de
bunları yok etmesi gerektiğini anlamış ve fazla olan bacaklarına da son
derece şuurlu bir hareketle anten görüntüsü vermiştir.
Bu arada unutulmaması gereken önemli noktalar vardır.
Öncelikle örümcek karıncadan yapısal olarak tamamen farklı bir
hayvandır. Örümceğin karınca gibi görünmesi için yalnızca bacaklarını
havaya kaldırması yeterli değildir. Aynı zamanda hareketlerini, yani
yürüyüşünü ve duruşunu da taklit etmesi gerekmektedir. Bunun için de
örümcek kusursuz bir gözlem yapmalı ve bu gözlemini uygulayabilmek için
de usta bir aktör gibi rol yapmalıdır.
Görüldüğü gibi örümcek düşünmekte, düşündüklerini
uygulayabilmekte, bu uygulamaları yaparken de vücudunda gerekli yapısal
değişiklikler gerçekleştirebilmekte, bundan başka taklit yeteneği de
kullanmaktadır. Bütün bunları örümceğin yapamayacağını anlamak aklı olan
ve düşünebilen her insan için son derece kolaydır. Öncelikle örümceğin
düşünmesini sağlayacak özellikte bir beyni yoktur. Öyleyse örümceğin
yeteneklerinin kaynağı nedir? Bu sorunun cevabını vermeden önce
kamuflajın tam olması için gereken başka özellikleri de incelemekte
fayda vardır.
Örümceğin yaptığı kamuflaj yalnızca bu sayılanlardan
ibaret değildir. Hayvanın kendisini karınca gibi gösterecek göz
motiflerine de ihtiyacı vardır. Çünkü kendi gözleri karıncanın gözleri
gibi siyah, iri birer nokta şeklinde değildir. Ama örümcekte var olan
bir özellik bu sorunu ortadan kaldırmıştır. Örümceğin başının yanında
bulunan iki büyük siyah benek tıpkı karıncanın gözlerine benzer.
Durup düşünelim: Örümceğin başının iki yanındaki
beneklerden haberdar olması mümkün değildir. Kaldı ki bir örümceğin bir
şeyden haberdar olması ve buna göre şuurlu bir taktik geliştirmesi gibi
bir durumdan söz etmek de hiç akılcı değildir. Öyleyse karınca ile
beslenen ve karınca taklidi yapması gereken örümceğin, başının
üzerindeki sahte gözler nasıl oluşmuştur? Örümcek nasıl olup da
“öğrenme”, “sayı sayma” ve “taklit etme” gibi yeteneklere sahip
olmuştur? Eğer bu sahte gözler olmasa ne olurdu? O zaman örümcek ne
kadar iyi bir karınca taklidi yapsa da karıncalar tarafından teşhis
edilirdi. Eğer karıncalar tehlikeyi fark eder ve örümcekten önce
davranırlarsa bu örümceğin sonu olurdu. Karıncalar güçlü çeneleri ile
örümceği öldürürlerdi. Görüldüğü gibi örümceğin karınca taklidi yapmaya
karar vermesi yetmemektedir. Aynı zamanda doğuştan sahte gözlere de
sahip olmalıdır ki kamuflajı başarıya ulaşsın.
Bunlar örümceğin yaşamını devam ettirmesi için gerekli
olan özelliklerden birkaç tanesidir. Bunlardan tek bir tanesinin
eksikliği durumunda sıçrayan örümcek bir süre sonra ölecektir. Bu
durumda örümceğin sahip olduğu özelliklerin tesadüfen ortaya çıktığını
söylemek imkansızdır. Örümcek bu özelliklerin tümüne bir anda sahip
olmuştur yani bir anda ortaya çıkmıştır. Allah her canlıyı kusursuz bir
şekilde, ihtiyacı olacak her özellikle birlikte yaratmıştır.
|
Sıçrayan örümcekler zaman zaman birbirlerini de avlayabilirler.
İlginç olan diğer örümcek türlerini taklit ederek bunu yapmalarıdır.
Diğer sıçrayan örümceklerin yuvalarına sızıp onların yavrularını yiyen
Phyaces comosus bu işi yaparken usta bir pandomimci gibi rol yapar.
Bundan başka Phyaces’in vücudu son derece kalın tüylerle kaplıdır. Bu da
ona iyi bir savunma imkanı sağlar. Phyaces’ler birbirleriyle
anlaşmazlığa düştükleri zamanlarda bacaklarını kaldırarak vücutlarının
altındaki son derece parlak tüyleri gösterip karşısındakini ürkütmeye
çalışırlar. Bu örümcek türüne sahip olduğu tüm özellikleri veren
Allah’tır. Allah örneksiz yaratandır. Her türlü yaratmayı bilendir.
|
İki milimetre boyundaki Phyaces’in dış görünüşü
bir pislik parçasına benzer. Örümcek bu benzerliğini kullanarak adeta
bir gösteri sergiler. Rüzgarla savrulan bir pislik parçası taklidi yapan
Phyaces, sabırla ve yavaş yavaş hedefindeki yuvaya yaklaşır. Phyaces,
rolünü o kadar iyi yapar ki, yuvanın kapısında bekleyen anne örümcek
hiç kuşkulanmaz. Yavrulara iyice yaklaşan örümcek, aniden saldırır ve
yavruyu kaparak yemeyi başarır.
SUSTALI ÇENELİLER
Mymarachne plataleoides örümceğinin erkeğinin
son derece ilginç bir dış görünüşü vardır. Bu türün erkekleri uzun bir
buruna sahiptir. Örümcek avlandığında ya da bir saldırıyla
karşılaştığında, bu burun ikiye ayrılarak ucunda zehirli dişleri bulunan
çenelere dönüşür. Son derece keskin ve sivri olan bu iki uzantıyı
örümcek bir kılıç gibi kullanabilir.
SIÇRAYAN ÖRÜMCEĞİN FEDAKARLIĞIHer yavru örümcek doğar doğmaz ağ yapabilme yeteneğine sahiptir. Çünkü ağ üretmesini sağlayacak vücut yapısı, ağı nasıl öreceğine dair bilgi ve yetenekle birlikte yaratılmıştır. |
Sıçrayan örümcek dünyaya yeni gelen yavrularını bir süre
sırtında taşır. Bu sayede hem yavrularının ihtiyaçlarını kolayca
karşılar, hem de onları daha iyi savunabilir. Düşmanlarına karşı
acımasız bir ölüm makinesi olan örümcek, yavruları söz konusu olduğunda
son derece şefkatli davranmaktadır. Bu evrimciler açısından pek çok soru
işaretini beraberinde getiren bir durumdur. Çünkü evrimciler doğadaki
canlılar arasında kıyasıya bir yaşam mücadelesi olduğunu ve bu
mücadeleden yalnızca güçlü olanların galip çıktığını iddia
etmektedirler. Ancak doğadaki canlılara baktığımızda evrimcilerin
iddialarının aksine örneklerle karşılaşırız. Canlıların hem kendi
türleri içinde hem de diğer canlılarla aralarında çok net fedakarlık
örnekleri vardır. Bu durum doğayı incelerken, kendisini başka canlılar
için feda eden, yavruları için ölümü göze alan hayvanlarla karşılaşan
evrimcileri içinden çıkamadıkları bir çıkmaza sokmuştur. Bilimsel bir
dergide bu çıkmaz şöyle tarif edilmektedir:
Sıçrayan örümcek yavrularını koruyabilmek için bir süre sırtında taşır. |
Sorun canlıların niye birbirlerine yardım ettikleridir.
Darwin’in teorisine göre her canlı kendi varlığını sürdürmek ve
üreyebilmek için bir savaş vermektedir. Başkalarına yardım etmek, o
canlının sağ kalma olasılığını azaltacağına göre, uzun vadede evrimde bu
davranışın elenmesi gerekirdi. Oysa canlıların özverili olabilecekleri
gözlenmiştir. – Bilim ve Teknik Dergisi, sayı 190, s.4
Anne hayvanlarda var olan yavru sevgisinin hiçbir evrim
mekanizması ile açıklanmasının mümkün olmayacağı açıktır. Bu o kadar
kesin bir gerçektir ki, Cemal Yıldırım gibi birçok evrimci de bunu
itiraf etmek zorunda kalmışlardır:
Annenin yavru sevgisini, hiçbir ruhsal öğe içermeyen
“kör” bir düzenekle (doğal seleksiyon) açıklamaya olanak var mıdır?
Biyologların (bu arada Darwincilerin) bu tür sorulara doyurucu yanıtlar
verdiklerini söylemek güçtür, kuşkusuz. Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık, Bilgi Yayınları, s.195
Elbette ki şefkat, merhamet, koruma hissi gibi
kavramları kör düzeneklerle açıklamak mümkün değildir. Çünkü hiçbir
bilince ve akla sahip olmayan canlılara tüm davranışlarını ilham eden
Allah’tır. Hiçbir canlının kendi kararıyla fedakarlık göstermesi, plan
kurması ya da başka herhangi bir şey yapması mümkün değildir. Allah
herşeyi kontrolü altında tutandır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder